4 Nisan 2009 Cumartesi

Desem ki/Cahit Sıtkı Tarancı

Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

Biliyorum Sana Giden/Cemal Süreya

Biliyorum sana giden yollar kapali
Ustelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni
Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar,evler,aramızda duvarlar gibi
Uyandim uyandim, hep seni düsündüm
Yanlız seni, yanlız senin gözlerini
Sen bayan nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde duseli
Simdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmegi
Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizim için söylenmiş sanki
Tek yanlı aşk kişiyi nasil aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir baskasını sevdiğini
Çocukça ve seni uzen girişimlerim oldu;
Bağisla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
Raslaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi...
Alışırım seni yalnız duşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki
Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
İnan belli etmem, seni hiç rahatsiz etmem,
Son isteğimi de soyleyebilirim şimdi:
Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri

Bitme/Yılmaz Odabaşı

Bitme! Bak, içtim, yürüdüm, kederlendim.
Denize girdim, üşüdüm, sana geldim;
düş bitmeden sen bitme,
bitmeden sevgi gitme...
Bitme! Bak, koştum, savruldum, hep örselendim.
Cıgara ziftlendim, ille de seni sevdim;
uzaklarda öyle çok kederlendim...
Günler bitmeden bitme.
Bitmeden hasret gitme...
Bu yangın geceler, bu intihar.
Gidersen paramparça yüreğimde ağıtlar…
Bu dolunay gecenin göğsünü yarar;
benim göğsümde de sana geniş bir yer var.
Düş bitmeden sen bitme.
Bitmeden sevgi gitme...
1994, Ankara

Bir Gün Kapına Gelsem/Ümit Yaşar Oğuzcan

Bir karanlık geliyor yokluğunun ardından
Ne zaman güneş batsa bu son gecem diyorum
Vazgeç yalan dünyanın köhne saltanatından
Yetişir bunca keder, bunca elem diyorum

Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki
Dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski
Öylesine çözülmüş, öyle dağılmışım ki
Bu ne bitmez ayrılık bu ne özlem diyorum

Beni çağırdığını bir defa duyabilsem
Avuçlarımda ateş, yorgun gözlerimde nem
Aşarak denizleri bir gün kapına gelsem
Başımı duvarlara vurup ölsem diyorum

......

Bir kız vardı, güzeldi sanki ve benimdi.. Gözlerimde saklıydı belki ve benimdi.. Anladım bir gün bitermiş her şey ve bitti... Sevgiliyi yad eden çaresiz asık gibi, gelmeyen huzuru bekleyip durdum. Anladım, her aşktan geriye bir şiir kalır. Her kadından geriye kalan agarmıssaclar ve tonlarca bulantı... Kusup kurtulabilsem keşke bitmeyen kederimden... Asktan darbe yemıs adamın huznu, olumden bıle beter. Kac gece sokaklarda dolastım kım bılır. Aklımda o kadının yuzu, ellerım ceplerımde, kaygıyla ya da bagırarak.Aglamak yerıne tasların canını yaktım. O kadının ıntıkamını sokaklardan aldım.Gittigıne mı uzulsem yoksa yalnızlıgıma mı ? Bilmez mıyım haykırsam da donmez ask. Belkı kuytu bır Beyoglu sokagı'nda ya da Galata kulesı'nın kaldırımlarında,bır baskasına kayıcak gonlum.Coskuyla sevdıgım,nefretını sezdıgım,ruhumun yansıması bir bakıs ıcın, eskısını rehın bıraktıgımı farzettım.Bugunluk acıyı kestım.Hayallerımde sevıstım...Benı yasatan, sabahın ılk ısıklarında eve dogru gıderken gercekmıs yanılgısına dustugum ozlem bu ıste. Her sey ıcın vazgecer mıydım bu sevdadan?Ben egrıldım dostum.Artık eskısı gıbı tıkır tıkır ıslemıyor ruhum.Kısaldı zamanım sevdıkce.Ve keder yenı sayfalar dogurdu defterımde.Ne guzel " ben senı sevmıstım" dıyebılmek bır kadına.Onu ılk gunku halıyle, anımsamak ozlemle..Bılmezsın ne kadar zordur baskasının yerınde bır odaya tıkanmak. Herkezın gezıp eglendıgı mutluluk dakıkalarında koynumda sakladıgım resmıne bakmak. Ince ınce akması yasların yatagın kenarına..Ogrendım, hayat hep olası hıkayelerı ozlemekle gecer durur.Gıdılmeyen fılmlerde gormedıgın heyecanlar, uyanmadıgım sabahta etmedıgım kahvaltı, calmayan telefondakı utangac sesın... Daha uzgun durur olmamıslıkları anımsamak. Ilk seferınde ne de huzur doluydum.Sankı onlarca sabah yanımda uyanmıs, cıplaklıgı ustumu ortmus, kasvetımı paylasmıs.Tek bır opucuk bunca zevk verebılır mıydı ? Verdi...Dunu beklemeden yarını kabullendım.Bugun yıne ona dusmusum her zaman kı gıbı, gozlerımden belli..Bır gece daha kalsın ıstedım.Onu boylesıne sevmek ıcın delırmıs olmalıyım.Bır dusun ımkan var mı ? Dun arasın dıye bekledım.Telefon calmadı.Belkı bırgun kapının altından kaymıs bır not.Buldugumda tuhaf bır sevınc, anlamsız bır gulumseme belırır yanaklarımda.Yalnıs zamanda gelmıs bır ask.Vaktı doldugunda...Bıtmemıs ılıskıler sardı odamın duvarlarını. Soylenmemıs sozler için her yuttugum gozyası bır askın sonu. Yarın dune benzemıyor sımdı. Sankı ılk kez yasadım yasanmısı dunlerde.Bır telasla soylenenler acelesını yıtırdı sımdı.Aksam oluyor bak, geceye calmıs gokyuzu.Ugrayacak kapım yok, bıtmıyor yalnızlıgım.Bır kadeh cıkarayım en ıyısı, bır de huzunlu bır turku. Masaya oturalım. Coktan bıtmıs konusacaklarımız. Tekrar tekrar konusalım...

"alıntı"

Gidersen Yıkılır Bu Kent/Ahmet Telli

Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürpeririken

Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde birşeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Bir de seni ekliyorum susuşlarıma

Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz doslar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam

Gidersen kar yağar avuçlarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık

Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde

Feride'den.../Yılmaz Odabaşı

(...)
XXVIII
Sevdan kıl beni, kaybetme ellerimi;
tutmazsam,
dağlardan çığ düşerken, o çınarlar susarken...
Tutmazsam kırılır elim,
tutmak kirlenir...

Ben yolculuğum,
sen bildiğim yol gibi...
Toplayıp ıssızlığa kirlenen eylülleri
geç hiç eskitmeden sevgileri;
bazen de çalarak kendine bedenimi.
Gitmesen,
geçmesen yollar kirlenir...

XXIX
Topla denklerini ürkmeden
külü dök, ateşi yüklen.
Kentlerde yazısı silik bulvarlarsa geçilen,
sen, sen ol apansız gelen/gece bitmeden;
gelmesen söz kirlenir...

Kime aitse kucağın
açık tut
ve diri;
tutmasan insanlığın kirlenir...

Bak sevda bu, tut sözlerimi;
hem kim var ki böyle sevecek seni?

Öpmesem dudakların,
yazmasam şiir,
sevişmesem kadınlığın kirlenir...

XXX
Bir gün değil, her gün her şey kirlenir.
Çalarak bir şeyleri hayattan ve insandan,
yenibaştan,
yenibaştan!

Kirlenmeyen tek şey ise,
kirdir…
(…)

XXXIII
Bırak, serseri yağmurlar, darbeci generaller, vizite kağıtları ve
gündelik telaşlar bir an bir yerlerde kalsınlar! Gecenin yüzüne
karşı konuşan cinayetlerde ölümdü, kederdi, hasretti gördün!

Tüyleri dökülen bir kuşun yüreği kadar sıcak ve bir kez
ağzımızdan çıkmış bir küfürdü hayat!

Şimdi göç yollarında mısın?
Yurdunu mu yitirdin?
Örselenmenin yurdu
yok! Aşkın yurdu
yok! Özlemenin
yok!

Daha gece bir keder salkımıyla geliyor; bir salkım da
bizden! Yollara çıkmanın yurdu
yok! Yürümenin
yok!

Şimdi hasret, iri gözlü bir çocuktur çırılçıplak kıyılarında
her uçurumun! Göç yollarında yurdum yağmadır, kabarık
ve kangren! Ömürlerin ömrü
yok! Efkârın takvimi
yok!

(Şok! Yağma, kabarık ve kangren…)
(…)

XXXIX
Sana bir bıçak vereyim rüyalarımı dağıt.
Bir rüzgâr vereyim külümü,
bir sevda vereyim kuraklığımı dağıt...

Biz o yıllar rezil gecelerde üşüdük;
hey gidi kirli günler ne çok üşüdük...
Sıcaklığımı al şimdi bu üşümeleri dağıt…

Bak, bu kentler yeter bize,
sevişmek için de, çıldırmak için de!
kalabalık ol gel yalnızlığımı,
gövdemi vereyim gel dağıt açlığımı...

D(erken) yıllar geçer.
O herhangi bir gün de akşam olur;
akşam olur sen bana bir bardak çay getirirsin,
ensenden öperim, o saat bardakta şeker gibi erirsin.
Sen bir yaz güneşisin bakınca gözlerine bir sevinir,
[bir sevinirsin...
Yüreğinden ansızın okul çocuklarının trampetleri geçer,
Tramvaylar, havai fişekler geçer...
Benim yüreğimde ise hep uzak ki yollar,
içinden uzun yol otobüsleri, sessiz ırmaklar geçer.
Benim ırmaklarım,
ırmaklarım benim senin gözlerinden geçer.
(…)”